25 Ekim 2013 Cuma

Kişiye özel.

Bir bildiğin ismim... Gerisinde ne severim bilmezsin.

En sevdiğim kişiyi. En sevdiğim yemeği. En sevdiğim müziği. En sevdiğim rengi. En sevdiğim yeri. En sevdiğim filmi. Daha bir çok en sevdiğim şeyi. Bilmezsin. Bilmek istemediğinden aslında. İlgilenmediğinden. İşte bu yüzden sen ve ben yan yana olamayız.

Kendi dünyandaki sıkışıklığından sıyrılmayı düşünmedikçe hiç kimsenin en'leri hakkında bir şey bilmeyeceksin. Kendi kapılarını kapatıp başkaları için kapılara yöneltiyorsun insanları aslında bunun da farkında değilsin. Yazık denilecek bir konumda değil aksine harekete geçip yaşaman gereken bir konumdasın  ama sen bunun da farkında değilsin.

Senin hayatına kocaman bir kolay gelsin. Bir köşesinde durduğum hayatının bir köşesinden merhaba :) Beni başka kapılara yönelttiğin içinde teşekkürler aslında...

6 Eylül 2013 Cuma

Cem Adrian ve Şeker Prens

Belki susmalıydım ama ben konuşmalıyım, anlatmalıyım her şeyi. Çekip gitmeliydim belki de ama anlatmalıyım bilmelisin her şeyi. Yo pişman değilim unutmalıyım sadece ben. Yo yanlış anladım avutmalıyım kendimi. Bu kadar kısa değil bu tek kişilik aşk. Devamı var yalnızca, yalnızca acı. Seni güneş sandım kendimi ay. Tutulmalıydım. Seni ılık bir esinti sanmıştım. Kapılmalıydım rüzgara. Yo pişman değilim inanmalıydım. Yo üzgün değilim unutmalıyım sadece. Bu kadar basit değil o bilmediğin aşk. Bu kadar kısa değil o görmediğin aşk. Devamı var yalnızca, yalnızca acı. Gözlerimi açıp yeniden, uyanmalıydım bu sessiz uykudan. Kalbimi senden geri alıp koparmalıydım yapamadım. Dursun istedim durdurmalıydım bu sonsuz acıyı. Ben denedim, denedim bitirmeyi bu tek kişilik aşkı. Hala bitmedi. Hala acıyor kırılan yerleri kalbimin.

Bir istiridyenin kıymetli incisini sakladığı gibi saklarım seni. Çok derin. Derinlerimde ellerin bir armağan gibi Tanrı'dan bana. Ben seni çok sevdim belki zordur anlaması sessizliğimden. Sen oku kelimeleri gözlerimden. Ben seni çok sevdim...

Karanlığın ortasında bir güneş açtım senin için sen üşütme ellerini. Çıkmaz denen sokakları bağlıyorum bizim için sen hiç dökme yaşlarını, ben ağlarım bizim için. Sakın çekme ellerini. Bir anda cehennem olur cennet...

Şimdi sevmeli seni. Şimdi bakmalı sana. Değmeli dudağına. Sen şeker prenssin. Sen daha ateşsin. Ben böyle kül. Bizi dağıtıp savuracak yağmur yaklaşıyor şeker prens. Sen daha küçüksün yenilmeyi bilmezsin. Hiç kimse hiç üzülmesin. Şeker prens erimesin.

Bir yanım eksik kaldı. Bir yanım hep yarım. Dudaklarım sımsıkı kapalı. Sağım solum yalnızlık. Belki bir gün silkinirim acıdan. Belki bir gün duyarım yine seni. Kurtar beni. Kurtar bu yalnızlık canımı çok yakıyor. Karanlığın içinde sessizliğin dibinde kalbim can çekişiyor. Zavallı kelimeler kırılıyor sesimde. Bir çocuğun kaderi ellerinin içinde. Kurtar beni...

Hala sönmedi, sönmedi bu ateş. Hala bitmedi, bitmedi bu masal.  Hala öylece duruyor kalbim sessizliğin içinde. Hala bekliyor kalbim karanlığın içinde. Hala susuyor kalbim. Hala özlüyor seni kalbim. Hala inanıyor sana kalbim. Olsun, olsun kalbimde büyüyorsun...

Kalbim hala sensiz. Kalbim hala kırık. Kalbim hala karanlık. Kalbim hala kayıp. Sana düşüyorum. Sana uzanıyor, sana tutunuyor, sende kayboluyor seni arıyorum. Sana vuruluyor sana kanıyorum. Sana kavruluyor sana çarpıyorum. Sende ölüyorum. Kalbim hala kayıp...

Ben seni tanırım. Bir küçük buluttan düşerken öpersin beni yanağımdan. Biz senle ayrı yerlerde aynı hayale kapılmış, aynı ormanda kapılmış çocuklar... Biz senle aynı yerinden vurulmuş, aynı yerinden kanayan, aynı yerinden acıyan aşıklar gibiyiz.

Kim daha çok severse o daha çok acırmış. Kim daha çok özlerse o daha yalnız kalırmış. Şimdi yat uyu. Kovdum hayaletleri yatağından uyu...

Bugün bana güzel bir şeyler söyle dokun, yanağıma. Her şey bir gün düzelecek de. Bugün bana ödünç ver ellerini. Sarıl sıkıca, her şey geçer zamanla de. Anlatamıyor hiç bir şarkı artık beni. Bir masal daha bitti. Artık çok yalnızız. Biraz daha yorgun. Biraz daha yaralı. Artık çok mutsuzuz önümüzde bir son. Çok sevmiştik keşke erimeseydik...

Beni affet bu gece. Sadece bil istedim. Karanlığın içinde seni sevmek istedim. Ellerini elimde biraz tutmak istedim. Son bir kere affet. Avuçlarında kalbimin kırıkları yüzümde paramparça bir iz. Ama son bir kere, son bir kere görmelisin gözlerimi duymalısın sözlerimi. Beni affet bu gece...



5 Ağustos 2013 Pazartesi

Eğer...


Eğer anne ya da babanız yoksa siz başkalarının gözünde her şeyi yapabilecek kadar rahatsınızdır.

Eğer bir hastalığınız varsa ömür boyu onunla yaşamak zorundasınız ve kendinize  dikkat etmek zorundasınızdır.

Eğer mücadeleyi tek başınıza üstleniyorsanız başarmak zorundasınızdır.

Eğer paranız yoksa arkadaşlarınız kısıtlıdır.

Eğer paranız yoksa yapabileceğiniz şeyler kısıtlıdır.

Eğer bir şey almak istiyorsanız çalışmak zorundasınızdır.

Eğer istediğiniz bir şeyi elde etmek istiyorsanız mücadele etmelisinizdir.

Eğer hayatınızdan şikayet ediyorsanız değiştirmeye çalışmalısınızdır.

Eğer hayatınızda özel biri varsa kendinizden çok ona karşı sorumluluğunuz vardır.

Eğer yalnızsanız hayatınıza birini dahil etmelisinizdir.

Aslında o kadar çok eğerimiz var ki hayatta hangi biri için mücadele edeceğimizi bilemeyiz bazen. Bize söylenen güçlü olmamız. Bizden beklenen savaşmamız. Bunlar için gereken şey ne peki? İşte bu söylenmez. Bulmak bize düşer çünkü. Hepimiz farklı hayatlar yaşayıp eğerler biriktiriyoruz. 



Sizin eğerleriniz ne peki ? Listeleyin bakalım. Kolay gelsin.



















31 Temmuz 2013 Çarşamba

Bazı şeyler başlayacaksa bazı şeyler bitmek zorunda. Eksilen şeylerin acısını üzüntüsünü yaşamak yerine yeni şeylerin tadını çıkarmayı bilmeliyiz sadece. Kısacık hayatımızı boş şeylerle geçirmek yerine doldurmayı denesek ya?

Yine kendi kendime bunları tekrarlıyorum. Ve sanırım bu kez başarıyorum. İlk defa üzülmüyorum bazı olaylara. Nedenini sorgulamayı da bıraktım. Böyle olması gerekiyormuş diyorum sadece. Böylesi için çabaladığımdan değil. Akışına bıraktığımda böyle olduğu için.

En yakınınızı annenizi babanızı yada kardeşinizi kaybetme korkusu yaşadınız mı hiç? Ya da kaybettiniz mi? Ben bunun korkusunu yaşadım yakın bir zamanda. Ve hayatta sahip olduğum tek şeyin o olduğunu anladım. Geride kalan her şey boş. Geride kalan her şey saçma. Geride kalan her şey yalan. Bunları yaşamadan anlamıyo insan maalesef. Empati denilen şey sadece 3 hece. Yaşanmadığı takdirde tabi. Anlıyorum seni cümlesi kuru. 

Anlıyorum ve anlamaya çalışıyorum arasında ki fark aslında çok büyük. Biri çabalarken diğeri kestirip atıyo her şeyi. Ve o kestirip atan taraf haklı görüyor kendini. Kendince tabi. 

Kaybetme korkusundan bahsediyordum. Tarifi zor bir duygu. Yok bile denilebilir. Bir saniyede değişebilir her şey. Ya tekrar hayata dönecektir ya da ... Boşlukları tamamlamak yazmak bile zor. İlk ihtimal aslında tek onu hayata döndürmez. Siz de yeniden nefes alabilirsiniz. Yeniden kalbiniz atar. O nefes aldıkça hayata döndükçe sizde nefes alır ve rahatlarsınız. 

Yakın bir zamanda bunu yaşadım. Düşünemiyor insan. Ruhunu kaybetmiş oluyorsun. Ve dediğin gibi hiç bir şeyin önemi anlamı kalmıyor. 

Fakat bir süre sonra ikinizde toparlanınca farklı bakıyorsun hayata. Hiç fark etmediğin detayları fark ediyorsun. Sorgulamıyorsun ama nedenini merak ediyorsun. Anlıyorsun sonra tabi. Bitiyor bazı şeyler. Ve başlıyor bazı şeyler. Döngü haline geliyor aslında. Oturuyor hayatında yerine. Daha dingin ve sakin oluyorsun. Öyle bakıyorsun hayata, çevrende gelişen olaylara.

Şimdi en sevdiğim insan bana bunları öğretmiş oluyor. Sanki sana şaka yaptım Gizem bunları öğrenmen için der gibi. Yeni öğütler de veriyor. Büyüdüğümü sanarken aslında hep küçük kaldığımı hissettiriyor bana. Artık oda bende sağlam adım atacağıma eminiz. Hayatın ne için olduğunu biliyoruz. O zaten biliyor da bana da öğretiyor. Sen benim her şeyimsin derken telefonda dahi gözyaşlarımız sel oluyor. Birbirimize kızdığımız anlar için de yine yeniden özürler dileyip gülüyoruz.

Bu yüzden sevdiklerimizi her şeyin önünde tutmalıyız. Bize hayatı öğrettikleri için. Gülmeyi de ağlamayı da. Düşmeyi de kalkmayı da. Hayatın tadını çıkartmayı unutmadan. Yeni olan her şeye merhaba diyerek.


6 Temmuz 2013 Cumartesi

Hikayecik


Düşünüyordu. Nereden başlayacağını düşünüyordu. Hayatında yanlışı doğrusundan fazlamıydı. Ya da hiç doğrusu var mıydı? Belki hayatımıza yön veren bir sürü saçma sınav gibi bu da bir sınavdı ve yanlışlar doğruları götürüyordu. Sorulara doğru cevabı bulmak için ne yapmalıydı? Uzun bir süre yatağında düşündü. Saatler dakikalar gibi, dakikalar saniyeler gibi hızlı hızlı geçiyordu. Ve çok uzaklara gitmişti.
İlk defa onu gördüğü zamanı hatırladı. Ne kadar heyecanlanmıştı. Uzun zamandır konuşmalarına rağmen ilk defa karşı karşıya geliyorlardı. Neler neler konuşmuşlardı. Şimdi ne konuşacağını bilmiyordu bile. İçinde heyecanla birlikte farklı duygularda yaşıyordu. Mutluluk, huzur, korku... Hepsi bir anda yaşanabilir miydi ki? O ise sürekli konuşuyordu. Tüm bu duygulara kapılmamıştı. Konuşacak şeylerin tükendiğini sanıyordu ama onun bu kadar çok konuşması bitmediğini gösteriyordu.
Bir ara sessizlik çöktü. Bakıştılar. Belki de aşık oluyorlardı birbirlerine. Aklına yine binlerce soru gelmişti. Acaba hoşlanmış mıydı ondan? Beğenmiş miydi? Ya da beklentilerini karşılamamış mıydı?
Uzun zamandır ikisi de buluşmayı bekliyorlardı. Bu beklentinin sebebi farklı şehirler de yaşamalarıydı. Her ne kadar internetten her şeylerini birbirlerine anlatsalar da artık birbirlerini tanısalar da sanki tanımıyorlarmış gibi bir hava vardı.
Ve ayrılık vakti gelmişti. Onun işe gitmesi gerekiyordu. Zaten saatlerce beraber olmayı hayal etmemişti. El sıkıştılar ve birbirlerini öptüler. O an o kadar heyecanlanmıştı ki kalbinin duracağını hissetti. Yanağının sıcaklığını hissetmek ona çok iyi gelmişti. Kendisini toparlaması neredeyse bir dakika sürdü. Güzel vakit geçirdiklerini söyleyerek ayrıldılar.
Eve gidene kadar yine sorularla boğuştu. Çok mutluydu ama bir taraftan da şüpheli. Sürekli sevgili olmaktan konuşuyorlardı. İstiyordu. Hem de çok istiyordu. Görüşmeden öncede istiyordu ama şimdi daha içten istemeye başladı.
Günler geçti. Ses soluk yoktu. O kadar konuşulan şey nereye gitmişti. Gurur yapıp da mesaj atmamıştı. Acaba bir şey mi oldu demekten kendini alamıyordu. Ama öyle bir şey olsa hemen haberini alabilirdi. Bu imkanı vardı. O zaman tek seçenek kalmıştı geriye. Hoşlanmamıştı. Etkilenmemişti. Yine hüsrana uğramış hissetti kendini.

Aşk hayatı hiçbir zaman yolunda gitmemişti zaten. Çoğu kişiden hoşlanmıştı ama her defasında olmamıştı. Çok mu çirkinim diye düşünmekten de kendini alamazdı. Kendisinden daha çirkin insanların yanlarında sevgililerini görünce iyice bunalıma girerdi. Okul zamanlarında zaten hiç sevgilisi olmamıştı. Arkadaşlarının çoğunun vardı ama onun hiç olmamıştı. Bazı dönemler güçlü şekilde olacağını düşünürdü ama sadece düşünmeyle sınırlı kaldı. Bu yüzden sevgili konusunda acemiydi. Herkes öpüşürken o el ele tutuşmaya bile çekinirdi. Telefonda bile konuşurken heyecandan öleceğini hissederdi. Üniversite sınavına hazırlık sürecinde daha rahattı bu konuda. Hayatına girenler oldu. Hatta sevgili olmadığı ama öpüştüğü biri bile oldu. Hoşlanıyordu tabi ki de çocuktan. O da bunu bilerek öpmüştü onu. Tam olarak öpüşme değildi. Ama ilk deneyimi o olmuştu ve kim bilir daha ne zaman olacaktı.
Kendini frenlemeyi öğrenmişti. Alışmıştı çünkü. Hoşlandığı kişi kendisinden hoşlanmazsa hemen unutabiliyordu. Aşka inancı kalmamıştı bir nevi. Hiç aşık olmamıştı ki zaten…
Bazen saçma düşüncelere de dalardı. Herkesle arkadaş olmak ister ama sonunda aşkta yaşamak isterdi. Deneyip bulmak isterdi o doğrusunu. Hem dostunu hem aşkını. İkisi aynı anda nasıl olabilirdi ki.
Hayatında güzel giden elle tutulur bir şeyde yoktu. Eksiklikleri ağır basıyordu. Ailesi, arkadaşları, sağlığı, maddi durumu… Şimdi bunları düşünmemeye karar verdi. Özellikle aile kısmını. Arkadaş çevresi çok genişti. Ama hiç birini gerçekten sevemez, güvenemezdi. Tartışmaya girmekten hep kaçardı. Kendi doğrularının başkalarına göre yanlış olması alışık olduğu bir durumdu aslında. Ancak yargılanmaktan sıkılmıştı.
İçine kapanıktı. Her şeyi içinde yaşar kendi kendine çözüm yolları bulmaya çalışırdı. Ve çok nadir bulurdu…
Birden telefonundan mesaj sesi geldi. Yataktan kalktı düşünceleri dağıldı. Saçlarını düzeltti. Gözlerini ovaladı. Uzun zaman uykusuz kalmış gibi yorgundu vücudu. Kim olabilirdi. Son zamanlarda çok nadir telefonuna mesaj gelir olmuştu. İlk başta operatördür diye düşündü. İkinci alternatifi de arkadaşının bugün sevgilisi ile buluşacağı oldu. Olanları anlatmak için kesin mesaj atacağını belirtmişti.  Ve isteksiz isteksiz mesajı açtı.
Mesajı açınca hem şok oldu hem de çok mutlu. Mesajı atan oydu. Sitem ediyordu. Aslında kendisinin etmesi gerekirdi ama o ediyordu. Afallaması geçmeden bir mesaj daha geldi. ‘Aşağıdayım iner misin?’ O kadar heyecan yapmıştı ki ne yapacağını şaşırdı. ‘Hemen geliyorum’ dedi. Basamakların bu kadar çok olduğunu ilk defa düşündü. Kapıdan dışarı baktı ve evet bekliyordu. Merhabalaştıktan sonra kuytu bir köşeye geçip akşamın karanlığında oturdular. Ve çok geçmeden o konuşmaya başladı.
‘Uzun zaman konuştuk. Çoğu arkadaşıma anlatamadığım şeyleri sana hiç çekinmeden anlattım. Sende beni sıkılmadan saatlerce dinledin. Sende çözemediğim bir şey var. Ve bu beni sana çekiyor. Biliyorum uzun zamandır aramadım, mesaj atmadım. Ama inan aklımdaydın. Bu zamanlarda da o kadar iyi anladım ki artık sensiz olmayacak. Seninle başlamak istiyorum.’
Bunları duyduğuna inanamadı. Sanki günlerdir içi içini yiyen kız gitmiş yerine bambaşka birisi gelmişti. Boynuna atlamak istedi. Ne diyeceğini şaşırdı. Başını öne eğdi. Bunu yaparken acaba istemediğimi mi düşünür diye de aklından geçirdi. Sadece gözlerinin içine bakarak ‘Bende istiyorum’ dedi. Tekrar başını öne eğdi.
Eliyle başını kaldırdı ve dudaklarından öptü. Şimdi aşkı biliyordu. Ona olan inancı geri gelmişti. Onun kollarına bırakmak istedi sadece kendini. Oda biliyordu ki artık aşk her nerdeyse bir gün gelip herkesi bulacaktı. Sadece istemeyi bilmek ve doğru zamanı kişiyi beklemek gerektiğini düşündü.

4 Mart 2013 Pazartesi

Renk


Bazen rengi siz arayın kimseden beklemeyin. Deneme yanılma.
Mesela yeni müzikler dinleyin. TNK 5 Mart’ta yeni albümünü satışa çıkarıyor. Gerçi artık hepimiz internet üzerinden müzik gereksinimimizi gideriyoruz. Her neyse yeni albümde güzel parçaların olduğuna eminim. Uzun zamandır stüdyoda kayıtalardı. Güzel parçalar vardır elbet.
Mart ayı konserlerine bakın. Jolly Joker’de müzik zevkinize uygun konserler olacağına eminim. Geniş bir konser maratonu başlıyor.
Mesela internette sosyal medya hariç gezin. Özellikle moda ve online satış siteleri son zamanlarda rövanşta. Her geçen gün yenileniyor. Gap ve Banana Republic’de online satışa geçen markalar arasında yerini aldı. İncelemeye değer.
Acun Ilıcalı’da bu sektöre el atmakta gecikmemiş. Kızı İlknur Banu Ilıcalı ve kardeşi Dr. Ömer Ilıcalı ile birlikte ‘Sekiz İnternet Alışveriş Pazarlama’ adlı 5. Şirketini kurmuş. Hazır giyimden kişisel bakıma, takılardan teknolojiye birçok ürünü internet üzerinden çıkarmaya hazırlanıyorlarmış. Ayrıca Zeynep Ilıcalı’da geçtiğimiz günlerde ‘Teşekkürler Organizasyon ve Reklamcılık’ adlı şirketi kurmuştu. Ailecek her alandalar. Tebrikler.
Teoman’ın eşi de geçen hafta ‘333 Ayşe Kaya Fotoğrafçılık’ adlı yeni bir şirket kurmuş. Ağırlıklı olarak düğün ve yaş günü fotoğrafları çekilen bir şirketmiş. Merak etmedim değil.
Adidas Originals’da yeni bir koleksiyonla karşımızda. Çiçek ve hayvan baskıları, kanat öğeleri kullanılarak hazırlanan koleksiyon gerçekten ilgi çekici. Sitesine girip incelemekte fayda var.
Koleksiyon dedim de Rihanna’da şu sıralar koleksiyonlarıyla gündemde. River Island’a hazırladığı koleksiyonda mini şortlar, kısa tişörtler, tulumlar ve uzun etekler yer alıyor. Ve 5 Mart’ta satışa çıkıyor. Aynı zamanda MAC içinde hazırladığı koleksiyonun ilk ürünü RİRİ WOO isimli kırmızı ruj. Daha sonra da takma kirpik, far paleti ve oje hazırlaması bekleniyormuş. Bizde bekliyoruz o zaman.
Rihanna MAC’in yeni yüzümü olunur bilinmez ama Dior’un yeni yüzü Jennifer Lawrence maalesef. Maalesef diyorum çünkü kıyafeti üzerinde nasıl taşıyamadığını en yakın tarih olarak Oscar’da gördük. Ve Topshop – Google işbirliğinin yeni yüzü de Cara Delevigne olmuş. Asıl bu daha üzücü sanırım. Bir Victoria Secret’s ancak bu kadar itici bir insan seçebilirdi. Ve gidip bir markanın yüzü olmuş. Yorumsuz kalıyorum.

27 Şubat 2013 Çarşamba

85. Oscar Ödül Töreni ve Benden Notlar



85. Oscar Ödülleri pazar akşamı sahiplerini buldu. Ben de izleme fırsatı bulmuşken tabi ki de kaçırmak istemedim. Gecenin geç saatlerinde başlamasına rağmen bir an olsun ekran başından ayrılmadım da diyebilirim. Los Angeles’da bulunan Dolby Theatre’da gerçekleştirilen tören geçen seneye göre daha hafif geçti beklide. Özellikle kırmızı halı kısmı geçen sene daha göz doldurucu isimleri ağırlarken bu sene hafifti. Görmek istediğimiz kişilerin sanırım çoğunu göremedik. Bunun burukluğunu da yaşamadık diyemeyiz belki de.
Ödül töreni başlamadan önce tabi ki kırmızı halıdan geçen ünlülerin kıyafetleri herkesin merak konusuydu. Kim ne renk giydi? Hangi tasarımcıyı tercih ettiler? Gibi sorular burada da Los Angeles’ dada en çok konuşulan konular arasındaydı.
İlk olarak Kelly Rowland’ı gördük. Ten rengi, elbisesinin dekoltesi ve asimetrik kesimi, kakülü ve topuzu gerçekten çok hoş uyum içindeydi. Beğendiğim isimler arasındaydı.
Ardından ‘En İyi Kadın Oyuncu’ adayı Jessica Chastain kırmızı halıda görüldü. Sade şıklığını korumaktan yine vazgeçmemişti. Açık saçları elbisesine hava vermişti belki de.  Saç rengi ile bütünleşen elbisesi Armani imzasını taşıyanlardandı.
Daha sonra ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ adayı Amy Adams geldi. En çok konuşulan kıyafetlerden biriydi başlarda. Kabarık ve gri tonlarında bir elbise tercih etmişti. 4. Kez aday gösterilmiş olması da ilgi çekiciydi.
Reese Witherspoon saks mavisi denizkızı modeli bir kıyafetle katılmıştı. Oda birçok kişi gibi straplez bir elbise tercih etmişti.
Gecenin en genç ‘En İyi Kadın Oyuncu’ adayı Quvenzhane Wallis tam 9 yaşında. Evet, herkesin aday olmayı yıllarca beklediği Oscar’a 9 yaşında aday oldu. Kazanmasını beklemiyordum zaten ama aday olması bile gerçekten etkileyiciydi. Saks mavisi kıyafeti, köpekli çantası, topuzu ve kendine olan güveni ile küçük bir prenses gibiydi. Ayrıca kıyafeti Armani Junior koleksiyonundan.
Merakla beklenen isimlerden birisi tabi ki de Jennifer Lawrence’dı. 2.kez Oscar’a aday gösterilen Jennifer Dior elbisesi ile kırmızı halıda görüldüğü anda pek çoğumuzun ilgisini çekti bence. Ancak saçının düşük topuzunu yaşına göre yakıştıramadım. Ve elbisesine göre de. Beyaz bir elbise tercih etmesi de hoşuma gitmeyen ikinci bir detay. Elbisenin kuyruk kısmı gerçekten çok hoştu. Tabi ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ını kazanıp sahneye almaya çıkarkenki kısma kadar. Öyle bir elbise ona fazla geldiği için yürüyemiyordu bile ve merdivenlerden çıkarken düştü. Başka bir ödül töreninde de eteği yırtılmıştı. Hatırlayan? Ayrıca Dior’un yeni yüzü oldu kendisi. Bir de bana göre aday gösterildiği kategoride kazanması gereken Naomi Watss’dı.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ adaylarından Sally Field Valentino elbisesi ile kırmızının gücünü kullanmayı tercih etmişti. Yaşına göre de gerçekten hoş bir kıyafetti.
Alexander McQueen imzalı elbisesi ile Amanda Seyfrield’da beğenmediğim isimler arasındaydı. Elbisenin alt kısmı hoşken boğaz detayını beğenmedim.
Catherina Zeta – Jones’u gördüğüm anda özlediğimi de fark ettim aslında. Altın rengi kıyafeti ile zarif bayanlardandı. Michelle Duglles ile birlikte yine mükemmel duruyorlardı.
Benim de favori ‘En İyi Kadın Oyuncu’ adayım olan Naomi Watss gerçekten beğendiğim isimlerden biriydi. Armani gri renkli asimetrik detaylı elbisesi güzeldi. Straplez elbiselerden sonra farklı kesim görmek mutlu etti beni. Ama oda dağınık topuz tercih edenlerdendi. Ve pek saçlarını beğenmedim diyebilirim.
Ve en çok merak ettiğim ve edilen Anne Hathaway’i görünce ilk başta hayal kırıklığı yaşamadım diyemem. Valentino bir elbise giyecekken son yarım saat içinde fikir değiştirip Prada bir elbise ile karşımıza çıktı. Bu kararsızlıkla ortak noktamızda çıktı Anne ile :) Saçları ve makyajı gerçekten çok hoş duruyor her zamanki gibi. Saç kesiminin yüzüne bu kadar yakışmasını kendisi bile beklemiyormuş. Elbisesine ilk baktığınızda çok 70’ler kokarken Audrey Hepburn havasını seziyoruz aslında. Ta ki arkasını dönene kadar. Sırt dekoltesi kolyesi ve detayları çok modern duruyor. Ayrıca ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ Oscar’ını alırken ki hali görülmeye değerdi.
Nichole Kidman’da sade şıklıktan yanaydı. Uzun ve paletli bir elbise tercih etmişti.
Charlize Theron’u görüdüğüm anda tüylerim diken diken oldu aslında. Dior elbisesi ve  kısa saçları. Çok modern ve çok güzel duruyordu. Elbisesinin peblum kısmı özellikle çok hoşuma gitti.
Sadra Bullock bana göre şarap gibi kadınlardan. Yaşlandıkça kendiside güzelleşiyor. Denizkızı modeli siyah bir elbise ile görünce naifliğini hiç bozmadığını görüyorum.
Jennifer Aniston Valentino straplez kesim elbisesi ile kırmızı halıyı kırmızı ile karşılayan isimlerden. Ve tabi ki yine aynı açık saçlar.
Jennifer Garner eşinin başarısını Gucci özel tasarım şarap rengi elbisesi ile tamamlamak istemiş bence. Özellikle arka kısmının beğendim elbisesinin. Ve saçına verilmiş topuzun şeklini.
Bond kızı ve Halle Berry. Kısacık saçları Versace elbisesi ile çok hoştu. Elbisesinin omuz kısmı ve şekli hoşuma giden detaylardı.
Yılın en kötü oyuncusu seçilen Kristen Stewart’ında törene katılması şaşkınlık vericiydi. Asi halleri dağınık saçı ve elbisesi zaten vasatlardan.
Ve son olarak Adele’den bahsetmek istiyorum. Burberyy elbisesi ile bence kırmızı halının vasatlarından. Oysaki en merak edilenlerden biriydi. Ses olarak o kadar mükemmelken kıyafet konusunda vasat olması ilginç. Ancak ‘En İyi Orijinal Müzik’ Oscar’ını Skyfall ile almayı da ihmal etmedi.
Erkeklerden bahsedilmez pek kırmızı halıda ama George Clooney’den bahsetmeden olmaz bence. Kırmızı halının en karizmatik adamlarından biri belki de.
İlk kez Oscar’a aday gösterilen Hugh Jackman eşiyle katılmıştı ödül törenine. Ama ben annesi zannettim kendisini.
Bradley Cooper ise annesiyle gelmişti.Ve annesinin bir çok insana göre şık olması gibi de bir durum vardı.
Uzun bir bekleyiş sonrası ödül töreni başladı. Bu yıl Seth Macfarlane’nin sunuculuğunu yaptığı tören bazı kısımlarda sıktı maalesef. Başlangıçta Charlize Theron ve dansı güzeldi. Seth’in sempatik hallerini de es geçemem. Seth – Joseph – Daniel üçlüsünün gösterisi de idare ederdi. Gerçi Daniel ve Joseph’i görünce mutlu oldum zaten ben gerisiyle pek ilgilenmedim.
Catherina Zeta-Jones’un müzikal gösterisi de gecenin eğlenceli anlarındandı. Asıl belki de ‘Sefiller’ filminin oyuncularının gösterisi en çok ayakta alkış alan anlardan biriydi. Hepsinin sesi gerçekten de çok güçlüydü. Özellikle Russell Crowe sahneye çıkınca tüylerim diken diken oldu.
En İyi Film’ ödülünü alan Argo filmini Beyaz Saray’dan Oscar salonuna bağlanan Michell Obama açıkldı. 7 dalda aday gösterilen film 3 Oscar aldı. Ben Affleck bu işin hakkını verdi sanırım.
Bu yıl 50. Yaşına giren James Bond serisine özel gösterilerde gerçekleştirildi.
85. Oscar Ödül törenini de atlattık. Birkaç istisna hariç ödül dağılımı iyiydi. Bu yıl bir ilk bile yaşandı. ‘En İyi Ses Kurgusu’ ödülü iki ayrı filme verildi. Ayrıca yemek listesine de bir göz atmalısınız.
 İzlemek ve kendi açımdan yorumlamak gerçekten zevkliydi. Başka bir ödül töreninde denemelisiniz.



9 Ocak 2013 Çarşamba

Bir Şeyler.


Bir şeyler yazmak.

Neden bu kadar ara verdiğimi yine bilmiyorum.Sadece yazmak içinde ara vermek gerekiyor sanırım.Bu yazacakların birikmesiyle alakalı bir şey değil bence.Daha çok kendini ifade edecek zamanla ilgili.Ve koşuşturmacanın bizi yormasıyla.

Neye koşuyoruz bilmeden bir koşturmaca ortasında savruluyoruz.Bilmediğimiz bir güne başlarken o gün o kadar çok yorulacağımızı düşünmüyoruz.Farkına varmadan zamanımızı harcıyoruz.Tabiki de tutamayız zamanımızı ama neden koşuşturmaca da biraz da olsa onun farkına varmayı denemiyoruz bunu bilmiyorum.

Çoğumuz ertelemeyi seviyoruz.Başta ben.Hayatımın her anında erteleme yapmayı becerebiliyorum.Hastalığımı erteliyorum.Ailemi erteliyorum.Yazmayı erteliyorum.Okumayı erteliyorum.Bazen hayal kurmayı bile erteliyorum.Bu yüzden yorgunum sanırım.Ve bu yüzden belki de yazmaya ara vermem.Oysa ki en rahat olduğum ve en çok ben olduğum zamanlar yazdığım zamanlar.Birilerinin okuması gerektiği için değil beni hafiflettiği için yazdığım zamanlar.

Belki de bu yıl daha farklı olur her şey. Daha istikrarlı daha sağlam adımlarla ve daha bilinçli.Ne istediğimizi bilmeden hareket ettiğimizden çoğu yanlışımız.Kabul etmesi güç gelse de.Ve kısıtlamalardan yoksun.Evet şu kendimize koyduğumuz anlamsız kısıtlamalar.Düşününce şikayet etmelerimiz ne kadar boş geliyor.Elimizde değiştirecek gücümüz varken bunu değerlendirmeyen bizlerin şikayet ettiği binlerce şey.

Bir de bunların yanında yapmamız gereken empati var.Birazda olsa empati.Bence en çok biz empatiden yoksunuz.Anlamak yerine yargılamak.En kolayı bu olduğu için kendimize çıkarttığımız haklı sebepler.Nedensiz yere kırmak birini.Denemeye korkar olmuşuz empatiyi.Buda acınası olduğumuzun bir kanıtı.

Neyse sonuçta daha zamanımız varken değiştireceğimiz şeylere odaklanmalıyız.Koskoca bir yılda neler yapacağımızı görmeliyiz.Gücümüzün farkına varmalıyız.Zaten hayatlarımız kısacık.Bunun farkına varmamız bile zaman kaybettiriyor bize.Sizce ?

Şimdi geçen yıla bakarsak iyi kötü geçti.Yine yeni insanlar tanıdım keşfettim.Farklı alanlar gördüm.Sevdiğim insanlarla zaman geçirdim.Sevdiğim insanları canlı canlı dinleme fırsatı buldum.Kah güldüm kah ağladım.Bazen kırdım bazen de kırıldım.Farkına varmadan bazı pişmanlıklar yaşadım.Ve küçük mutluluklar mucizeler…

Geçen bir yılın ardından o kadar çok teşekkürüm var ki aslında hangisini yazmalıyım bilmiyorum.Ama yazımı okuyanlara çok teşekkür etmeliyim başta.Sonra benim için özel olan insanlar okuyunca da onlara teşekkür ettiğimi bilirler zaten. Bunu belirten bir şey yaparlarsa da ben mutlu olurum tabi J

Bu yıl için ilk planım sakin bir gece de oturup düşünmek.Sadece kendimi dinleyeceğim bir gece.Elimde defterim ve bu yıl neleri değiştirmemin gerekli olduğunu yazacağım  kalemim.Bu sene buralarda daha çok olacağım bu ilk önceliğim.Ve beni hayatında gerçekten çok isteyenin hayatında olacağım.Birde özlem gidermem gereken insanlar var.


Unutmadan.Gecikmeli ‘Mutlu Yıllar’.